İranlıların dediği gibi Nifs-i Cihan, yani dünyanın yarısımıdır bilinmez ama dünyanın en güzel şehirleri arasında olduğu bir gerçek.Büyük Selçuklu ve Safeviler’e başkentlik yapmış, İpekyolu üzerindeki bu şehri gezip görmek için aylarca vize kuyruğunda bekleyen Avrupalı turistlerin aksine, İsrail giriş çıkışı olmamak şartıyla sadece pasaportunuzun olması yeterli.

Yazın 40 dereceye varan sıcaklıklar ve kış-ilkbahar dönemindeki yoğun yağışlar göz önünde bulundurulduğunda, gezi için en uygun mevsimin sonbahar olduğunu söyleyebiliriz.

Konaklama için merkezdeki otellerden birini seçmeniz, size neredeyse tüm tarihi ve turistik yerlere yürüme mesafesinde olma avantajı sağlayacaktır. Şehrin kalbi, Safevi döneminden kalma 1 saray, 2 cami ve kapalıçarşısıyla dünya kültür mirası listesine alınan, 512m uzunluğu ve 165m genişliğiyle, dünyanın en büyük meydanı olan, Nakş-ı Cihan yani cihanın nakşı meydanı. 7 katlı ahşap Ali Gapu (Ali Kapısı) Sarayı, Şah Abbas’ın o dönem meydanda yapılan görkemli törenleri izlediği terasıyla, 24 saat yaşayan bu meydanı geniş açıdan görebileceğiniz bir seyir zevki sunuyor.

Meydanın güneyindeki İmam Camii’nin baş döndürücü güzellikteki bezemelerle kaplı kubbesinin altında 7 değişik ölçüdeki taşlarla oluşturulmuş siyah kare şeklin hemen ortasında durup yüksek sesle konuştuğunuzda ya da seslendiğinizde meydana gelen eko sizi hayrete düşürecektir. 49 farklı yerden eko geldiğini ve insan kulağının bunun sadece 12’sini duyabildiğini ortaya çıkaran araştırmanın sonucu, camiin akustik açıdan dane denli ileri bir tasarım olduğunun göstergesidir.

Meydanın diğer bir mimari güzelliği ise yabancı arkeologların, “Bu camiin insan yapımı olduğuna inanmak çok zor,” dedikleri, Şah’ın özel ibadeti için yaptırttığı minaresiz Şeyh Lütfullah Camii’dir. Burada, uygun açıyı yakalayabilenleri, kubbe tavanında güneş ışığı yansımaları sonucu ortaya çıkan tavus kuşu silueti selamlayacaktır.

Kıyas kabul etmeyen çini sanatı örneklerinin bulunduğu saray ve cami geziniz sonrası biraz soluklanmak için, sadece çay içilebilen kafeye benzer“çayhune”denilen mekanlardan birinde mola verilebilir. Meydana yakın bulunan Azadegan çayhunesi, hoş atmosferi ile önerebileceğimiz yerler arasında.  Mola sonrası meydanı keşfetmeye devam edebilirsiniz. Kapalıçarşıya açılan Kayseriye Kapısı üzerinde, İsfahan’ın burcu olan yayı temsil eden keçi bedenli ve yılan kuyruklu ejderha motifleri, astrolojiyle ilgilenen gezginlerin gözünden kaçmayacaktır.

İçersinde minyatür, sedef kakma, mine kaplama, gümüş işleme, kuyumculuk, bakırcılık, halıcılık gibi el sanatlarının sergilendiği dükkanların bulunduğu ve uzunluğu 5km’yi bulan labirent koridorlar, size “Bir şehri tanımanın en doğru yolu sokaklarında kaybolmaktır” çağrısı yapıyor. İranlıların, misafirperverliği ve yardımseverliği, neredeyse iki kişiden biriyle Türkçe anlaşabilme kolaylığıyla birleşince, bu çağrıya kulak vermemek neredeyse imkansız.Gözünüzün şenlendiği bu çarşıda, dükkanlarda satılan Safranlı dondurma ya da “Gas” adı verilen antep fıstığından yapılan helvayı deneyerek damağınızı da şenlendirin!

İsfahan’ın dünya kültür mirası listesine girmiş olan bir başka güzelliği ise, süslemelerden uzak sık tuğla örgüsü ile sadeliği zirveye ulaşmış, Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun başyapıtlarından biri sayılan Cuma Camii’dir. Özellikle alt kattaki kışlık namaz salonu, bir tatlı huzur almaya gelen ziyaretçileri eli boş çevirmeyen bir büyülü atmosfer sunuyor.

Şehir merkezinde bulunan ve Şah 1. Abbas zamanında inşasına başlanan Çehel Sutun (Kırk Sutun)Sarayı ise ağaçlarla çevrili geniş avlusu, avlunun hemen ortasında saraya adını veren sütunların aksettiği havuzu, havuzu çevreleyen gül ağaçları, kuş cıvıltıları ve girişteki 20 ahşap sütunlu eyvanı ile adeta binbirgece masallarındaki sarayları anımsatan bir cennet. Bir dönemin tarihsel olaylarını betimleyen minyatür tarzında yapılmış tabloların sergilendiği salonda, özellikle Çaldıran Savaşı’nı tasvir eden tablo düşündürücü.

Mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden bir diğeri de merkeze 6 km uzaklıktaki, 7. yüzyıl İlhanlı eseri olan, Munar Junban (Sallanan Minareler).  Sallanmasına rağmen minarelerinin yıkılmamasının nedeninin tam olarak açıklanamadığı bu yapı, günümüzde de hâlâ gizemini korumaya devam ediyor. Avlusunda toplanan yerli ve yabancı ziyaretçilere, çan takılan minarelerin her saat başı bir görevli tarafından sallandırıldığı muhteşem gösteriyi sakın kaçırmayın.

Akşam eğer şanslı iseniz, ara sokaklardan birinde karşınıza çıkacak olan “zurhane”lerden (kuvvet evleri) birine girinve kökü Pers dönemine dayananbu geleneksel sporu yapanların çalışmalarını izleyin. Bir mürşidin yönetiminde, bendir eşliğinde ve özellikle Hz.Ali’ye methiyeler dizilerek yapılan bu ritüelde, tahta labutlar ve demir ziller havaya fırlatılarak meydanda belli bir ritim içerisinde pervane olunuyor. Yaklaşık bir saat süren bu ritüelinen ilgi çeken bölümlerindenbiri de, Hz Ali’nin Hayber kalesinin kapısını sökmesini temsil ettiği söylenen kapı ile yapılan çalışma.

Gösteri sonrası, dilerseniz şehri gezmeye, ağaçlarla sarılı Çahar Bagh (Dört Bağ) Caddesi’nden devam ederek, gezinizi caddenin sonunda, şehre hayat veren Zayende Nehri üzerinde kurulu,17. yüzyıl yapısı, 33 ayaklı Si-e-se-pol (Allahverdi Han) Köprüsü’nde sonlandırabilirsiniz. Köprünün altındaki çayhunelerden birine kurulup, bir taraftan çayınızı yudumlarken, diğer taraftan nehre nazır, nargilenizi fokurdatmak ve şehrin ilham verici manzarasını buradan izlemek hoş bir kapanış olacaktır.

Tüm bunlar şehrin ziyaretçilerine sunduğu hediyelerden sadece bazıları. İsmini musikide gönül yenileyici etkisi olan bir makama da veren bu şehrin, makamıyla ne denli özdeş olduğunu anlamak için siz de ilk fırsatta yollara düşmelisiniz.

Şimdiden iyi yolculuklar…

Nuray Okutucu

 

(Visited 323 times, 1 visits today)